Seneca denilince stoacılık akla gelir, peki nedir stoacılık? Kıbrıslı Zenon tarafından Megara Okulu’nun bir kolu olarak kurulur. Temel amacı mutluluktur. Mutluluk için ise kuralları vardır; doğaya uygun yaşamak, hayatta bize verilen görevleri kabul etmek, zevklerimiz ve arzularımızla hareket etmemek, dünyamızı anlamak için aklımızı kullanmak. Stoacılığın bir takım erdemleri de vardır, bunlar; Bilgelik, Adalet, Yiğitlik, Ölçülülük, Dürüstlük.
Stoacılık ayrıca evrenin kutsal bir otorite tarafından yönetildiğini düşünür. Erken, orta ve geç dönem stoası olmak üzere üçe ayrılır. Seneca, geç dönem stoası temsilcilerinden biridir, diğer temsilcileri ise; Cicero, Marcus Aurelius, Epiktetos ve Gainus Musoinus Rufus’tur. Benim için Marcus Aurelius’un yeri ayrıdır tabi, stoa ile tanışmamı sağlayan bir imparator filozoftur kendisi.
MUTLU BİR YAŞAM ÜZERİNE
Bu bölümde Seneca, kardeşi Gallio’ya hitap ederek mutlu bir yaşamın nasıl elde edilip korunacağını ele almıştır. Bölüm şöyle başlar;
“Kardeşim Gallio, herkes mutlu bir yaşamak ister, ancak yaşamı mutlu kılan şeyin ne olduğunu görmek konusunda zihinleri kördür.”
Seneca, bakış açısının önemine değinerek cümlelerine başlamış. Yani senin zihnin körse, dünya çiçek açsa nafiledir. Bunu gerçekleştirmek de sanıldığı kadar kolay değildir, bir anda bakış açın bardağın dolu tarafına yönelmez. Peki nasıl olacak bu diyorsanız, kitaptaki şu sözlere kulak verelim;
“Öncelikle zihnimiz sağlıklı olmalı, sonra cesur ve dinç olmalı, dahası en güzel şekilde sabreden, farklı dönemlere ayak uyduran, kendi bedenine ve onu ilgilendiren her şeye dikkat eden ama bunun için dertlenmeyen, yaşamı meydana getiren hiçbir şeye ilgisiz kalmayan ama hayranlık da duymayan, talihin armağanlarından faydalanıp onların kölesi olmayan bir karakterde olmalıdır”
Sanırım bu cümle açıklayıcı olmuştur.
Hazzı erdemden ayıran Seneca, bu yüzden yanlış anladığı Epicurus’u fazlaca eleştirmiş, adeta yerden yere vurmuştur. Seneca’ya göre Epicurus “Kimsenin keyifli bir yaşam sürmeden ahlaklı yaşayamayacağını, ahlaklı yaşamadan da keyifli bir yaşam süremez” der. Epicurus’un söylemek istediği şey aslında şudur, adil bir yaşam sür zaten keyfin yerinde olur. Seneca bu konu da o kadar serttir ki asla haz ile erdemi aynı cümlede dahi kullanmak istemez. Bu yüzden bu bölümde Seneca çokça Epicurus’un dedikodusunu yapar. Ayrıca kendini savunduğu kısımda çok sıkıcıydı, zengin oluşundan dolayı onu eleştirenlere açıklamalarda bulunması vs.
“Mutlu Yaşam Üzerine” bölümünden umduğumu bulamadım. Beynimde ışıklar yaktıran, beni oldukça şaşırtan fikirlere rastlamadım. Seneca’nın karakteri ile fikir edinmiş oldum.
YAŞAMIN KISALIĞI ÜZERİNE
Bu bölümü Seneca, Roma’nın tahıl ihtiyacını karşılamakla sorumlu memur ve aynı zamanda eşinin yakın bir akrabası olan Paulinus’a hitaben yazmıştır. Bölüm şu cümleler ile başlar;
“Paulinus, ölümlülerin büyük bir bölümü doğanın kötü karakterinden şikayet eder, zira kısa bir ömürle doğuyoruz, bize bahşedilen bu zaman aralığı öyle hızlı ve öyle çabuk tükeniyor ki, az insan hariç herkes daha yaşama hazırlanırken yaşamdan ayrılıyor.”
Çoğu insan yaşama hazırlanırken yaşamdan neden ayrılıyor ve gerçekten anlamlı bir yaşam sürmek için ne yapmalıyız? Bu bölümü ilk bölümden daha çok sevdim çünkü Seneca bizimle dedikodu yapmıyor bize gerçekten anlamlı yaşamak için sırlar veriyor.
Ne demiş Coslu Hippocrates “Yaşam kısa, sanat uzun.” Burada sanatla geçen yaşam uzundur anlamıyla sanatı anlamak için ömrümüzün yetmeyeceği anlamını karıştırıp dururum. Ama işime geleni anlayacağım, sanatla geçen ömür uzundur. Gelin Seneca bize neler söylemiş kulak verelim;
“Yaşam değerlendirmeyi bilirsen uzundur. Ancak kimisini doymak bilmez bir aç gözlülük esir alır, kimisini yüklü bir iş gereksiz uğraşlara zorlar. Kimisi şarapla sarhoş olur, kimisi üşengeçlikle sersemler, kimisine her daim başkalarının kararlarına bağlı olan bir hırs işkence eder...”
Paragraf uzayıp gidiyor, fakat anlatılmak istenen şeyin ne olduğunu anlamış bulunuyoruz. Zaten kısa olan bir ömrü bir sürü parçaya bölüyoruz ve neredeyse kendimiz için bir parça bile ayıramıyoruz.
Geleceğe dair planlar verip bugünden taviz vermek büyük bir kayba dönüşebilir. Garantisi olmayan bir zaman için kendimizi yorup elimizdeki zamanı harcıyoruz. Kitapta Seneca bu durumu şöyle ifade eder; “Yaşam üç döneme ayrılır; Geçmiş, Şimdi ve Gelecek. Şimdi kısa, gelecek şüpheli ve geçmiş ise kesindir.”
“Şimdiki zaman çok kısadır, hatta öyle kısadır ki hiç yokmuş gibi görünür, zira her daim hareket halindedir, akar ve hızla geçip gider, varlığı daha insana varmadan biter, evren ve yıldızlar gecikmeye izin vermez, onların kesintisiz hareketliliği tek bir dolanımla sınırlı kalmaz.”
Bir de benim çok sevdiğim Seneca’nın değindiği bir konu var, faydasız bilgi! Büyük bir zaman kaybı değil mi? Örneğin ilk deniz muharebesini kazanan Duilius’muş, bana ne! Bizim bu tarz bilgiler ne işimize yarayacak, der.
“Bir insanın, çalışmasından değil de yaşam tarzından ötürü çok kısa sürede yorgun düşüp görev başındayken yıkılıp kalması utanç vericidir.”
Seneca’nın düşüncelerini toparlayacak olursak, ilk olarak kendimize iyi bakmalıyız, akıl sağlığımızı ve beden sağlığımızı korumalıyız, bunun içinde sağlıklı beslenmeli, felsefe ile uğraşmalıyız. Hayatımızı ne için harcadığımıza dikkat etmeliyiz, kin, nefret gibi kötü duyguların bizi ele geçirmesine izin vermemeliyiz. Sanatla ilgilenmeli, hobiler edinmeliyiz. Gelecek için kendimizi heba etmenin, kaygı duymanın anlamı yok çünkü hiç gelmeyebilir, şimdiki zaman elimizdeki tek zaman ve maalesef çok kısa! Geçmiş kesinleşti artık değiştirilemez, onunla mücadele etmeyi bırak, kabullen ve ders al.
“Yaşamın Kısalığı Üzerine” adlı bölüm, Seneca’ya bakış açımı toparladı, ilk bölümden sonra Seneca ile muhabbetimi bitirmeyi düşünmüştüm fakat ikinci bölümde bir şansı daha hak ettiğine kanaat getirdim. Keyifli okumalar…
SUKHA
Comments