Eğirdir Gölü amacımız dışında bir tatildi, daha doğrusu İstanbul’dan çıkıp iş dolayısıyla önce Kırıkkale’ye daha sonra tatilimizi yapmak amacıyla Antalya’ya gidecektik. Bu yolculuk esnasında dinlenme durağı olarak yol güzergahımızda göllere bakıyorduk. Salda Gölü ilk aklımıza gelen bir göldü, yalnız fotoğraflara bakarak, vloglar izleyerek Salda Gölü’nden vazgeçtik. Popüler olan mekanların tükenmişliği oluyor ve biz kalabalık ortamlardan kaçıyorduk. Eğirdir Gölü araştırmalarımız olumlu oldu, Türkiye’nin 4. Büyük Gölü olması bizi cezbetti ve durak noktamızı haritada işaretledik.
Bu kararı verdikten sonra ilk olarak Eğirdir Gölü Kamp alanlarına baktık ve iç açıcı bir sonuçla karşılaşmadık. İki yer karşımıza çıktı biri Çadır Kamp Alanı, ikincisi Altınkum Kamp Alanı oldu. Tuvaletlerinin temiz olmadığı yorumlarda yazıyordu ve bu bizi kamp alanları dışında bir yerlerde kamp yapmaya itiyordu.
Yolculuklar beni her zaman çok heyecanlandırır ve keyif verir. Bir yandan müzikler ve bize eşlik eden dağlar, tarlalar görsel şölen sunarlar. Bir benzin istasyonunda durup kahveni alıp yola devam etmeler, yol kenarlarında durup manzaraları seyretmeler inanılmaz huzur verir insana, özel araçla seyahat etmeyi bu yüzden çok seviyorum, ne yapacağına kendin karar verip, anı daha keyifli hale getirebiliyorsun.
Giderken Afyonkarahisar’ın Çay ilçesinde durup bir pidecide yemek molası verdik ve ismini hatırlamıyorum fakat pideleri kocamandı, bana fazla geldi.
Ve Isparta’ya girdiğimizde Eğirdir Gölü bizi aşağıdan karşıladı. Aşağıdan karşıladı diyorum çünkü bayağı dağın üstünden aşağı doğru iniyorduk, inanılmaz güzeldi ve gölü gördüğümde çok heyecanlandım, elim ayağım birbirine karıştı. Aylardan Ağustos günlerden Cumartesi, saat 19.00 civarıydı. Akşam olmadan bir kamp yeri bulmalıydık ve Eğirdir merkeze giderken çok ama çok güzel bir yerle karşılaştık. Fakat markete uğramamız gerektiği için merkeze doğru yola çıktık. Çok vaktimiz kalmamıştı, bu yüzden merkeze yakın kamp alanlarında kalmak zorundaydık. Neyse ki market bulduk ve Çadır Kamp Alanı tadilatta olduğundan tek seçenek olan Altınkum Kamp Alanı’nda kaldık. Biraz kalabalıktı, fakat biz köşelerde sakin bir yer bulmaya çalıştık ve çadırımızı karanlık çökse de kurmayı başardık.
Çadırı kurmadan önce marketten hemen sonra Yeşil Ada’ya geçtik. Eğirdir merkezde yürüyerek gidilebilecek 1,5 km mesafede 9 hektarlık bir adadır Yeşil Ada. İçinde balık restoranları, kafeler mevcut. İçinde tarihi binalar bulunduran ve dört yanı gölle çevrili çok şirin, sıcak bir adaydı Yeşil Ada. Biz toktuk ve o yüzden yemek yemedik fakat gölden çıkan sazanlarla yapılan bir dolma varmış, güzel olduğunu duydum. Giderseniz yiyebilirsiniz. Eğirdir ile Yeşil Ada arasındaki alana da Can Ada deniliyor, 7 dönümlük bir alan burası, küçük ve daha şehir havası olan bir alan.
Eğirdir harika bir yer, gölü neredeyse her yerden görüyorsunuz ve sahili temiz. Adalarıyla zaten kendine fazlasıyla hayran bırakan bir yer. Yaşanılabilecek harika sahil kasabalarından biri.
Gelelim kamp alanına, itiraf etmeliyim ki en zorlandığım kamptı. Rüzgar ve kum birleşince çadır için çok iyi olmuyor. Yalnız kumu altın gibiydi, havası soğuktu. Gece Ağustos ayında 15 dereceleri gördü. Sabah 26-27 derecelerde seyir etti. Kamp ücreti 30 tl ödedik, çadır alanı için ödüyorsunuz, kişi başı falan değil. Büyük çadırınız varsa 40 tl. Çoklu tuvaletler idare ederdi fakat tek tuvaletler iğrençti. Tekrar gidip orada kalır mıyım derseniz, hayır. Eğirdir’de harika alanlar var, akşam olmasaydı oralarda kalırdık. Kamp Alanı dışındaki her yerde kamp yapılabilir derim. Sabah her zaman ki gibi terliklerimi çıkartarak göl kenarında yürüdüm. Bu his her şeye değerdi. Sabah kalkar kalkmaz sahilde yürümek gibi bir hobim var. Çay, kahve içip orada kahvaltı yapmak isterdik maalesef öyle bir olanağımız olmadı, rüzgardan dolayı hemen toplandık ve yolculuğumuza devam etmeden biraz daha Eğirdir’i tanıyalım dedik.
Ve o muhteşem mekanı keşfetme anımız, merkezden yaklaşık 8 dakika, 5 km mesafede olan Yörük Konağı harika bir manzara sundu bize. Dolu dolu bir kahvaltıyla Yeşil Ada’yı ve Eğirdir Gölü’nü tepeden görmek, Eğirdir’de yaşadığım ve unutamayacağım bir anıydı. Siz siz olun Yörük Konağı’nda kahvaltı yapmadan Eğirdir’den ayrılmayın. İçeriğinde sahanda yumurta, menemen, zeytin, peynir, fotoğrafta da görüldüğü gibi her şey vardı. 120 tl ödedik iki kişilik kahvaltıya, turistlik olduğundan sanırım İstanbul'da boğaz kenarı kahvaltılarından neredeyse daha pahalıydı. Orada kahvaltı yapmak için bir kaç kağıt bırakmak çok da önemli değildi, keyifli bir vakit için her şeye değerdi.
Eğirdir Gölü’nde Kamp yaptıktan sonra çadırı satışa çıkarmayı düşündük, çünkü yok ya kamp işi bize göre değil dedik, yorulmuştuk. Ancak vazgeçilmez bir tutku olduğuna karar verip bir süre sonra tekrar maceralarımıza devam edeceğiz. Çünkü her yer senin mekanın olabiliyor, pansiyonların olmayan manzarası ayaklarının dibine kadar gelebiliyor, sabah o çadırın fermuarını açıp etrafı izlemek, ardından yürüyüş yapmak ve kahveni, çayını demleyip kitabını okumak muhteşem bir his, ayrıca akşamları kamp ateşi ise muazzam bir olay. Ülkemizde orman yangınlarından sonra ateş yakmak yasaklandı ve tabi bu anı yaşamamızı artık bitirdi. Bu güzelliklerden dolayı kamp her zaman hayatımızda kalabilecek güzel bir etkinlik, en azından bir karavan alabilecek para biriktirene kadar.
Bu seferki maceram hem çok güzel hem de çok zorluydu, bir sonra ki maceram nerede olur bilmiyorum fakat Antalya tatilim hakkında bir yazı yazmayı planlıyorum. Gittiğim oteller, restoranlar ve en önemlisi de huzur veren mekanlar hakkında yazımı yakında yazıp paylaşırım.
Sağlıcakla kalın…
SUKHA
Comments