FAUST Bir Fragman- JOHANN WOLFGANG VON GOETHE
top of page

FAUST Bir Fragman- JOHANN WOLFGANG VON GOETHE


"Dante Alighieri'nin İlahi Komedya'sı, Cervantes'in Don Quijote'si, Shakespeare'nin Macbeth'i dünya yazınında nerede duruyorsa, Goethe'nin Faust'u da aynı yerdedir. Gelmiş geçmiş en büyük başyapıtlardan, dünya yazınının en yüce doruklarından biri."

Eseri tam metin okumadım, sadece elimdeki küçük bir bölüm. Fakat bu bölüm bile düşündürücü. Goethe neredeyse tüm hayatını bu esere adadı. 18 yaşında başlayıp ölümünden hemen önce 83 yaşında bitirdiği bu eser aslında insanın tüm hayatı deneyimledikten sonra yazabileceği türden bir eserdir.

Eserin baş kahramanı Faust, Goethe tarafından kurgulanan hayali bir karakter değildir, Faust, 16. yüzyılda yaşamış biridir. İnsanların dilden dile anlattığı, oldukça etkileyici olan Faust'un hayatı sadece Goethe'nin kitabında yer almaz, başta Almanya olmak üzere birçok yazarın ilgisini çeker. Christopher Marlowe adlı şair ve oyun yazarı da bunlardan biridir.

Aslında halkın arasında dolaşan hikaye şu şekildedir; Faust şeytanla bir anlaşma imzalar. Anlaşmada şeytan, Faust'a yaşadığı sürece bilgi, zenginlik, gençlik ve büyü yapma gücü verecektir. Şeytanın tüm bunlara karşılık istediği şey ise Faust'un ruhudur. Şeytan, Faust'a, öldüğünde ruhunu bana teslim et, der. Doktor Faust bir gece yüzündeki dehşet verici, korkunç izler ile ölü bulunur. Bunu gören halk artık her şeyden emindir, Faust ruhunu şeytana satan gerçek bir büyücüydü.

Şeytanla anlaşma yapan insan teması bir çoğunuzun duyduğu bir temadır. Christopher Marlowe bu temayı Goethe'den biraz daha farklı işler. Goethe şeytanı yenilmeyen bir insan olarak işlerken; Marlowe, Faust'u şeytanla girdiği anlaşmayı kaybeden biri olarak işler.

Goethe, bu hikayeyi anlatan tüm eserlerin üstünde bir anlatıma erişir, o kadar benimser ve yıllarca üstüne düşünür ki anlatımın bu kadar iyi olması gayet yerindedir. Sadece edebi özelliği yoktur eserin, felsefeden tıbba, hukuktan teolojiye ve daha birçok konuya değinen muhteşem bir eserdir.

Karakter o kadar donanımlı ki ister istemez eser birçok konuda bize bilgi veriyor. "Goethe'ye göre birey evrenin kendisidir. Evrenin çekirdeği, dolayısıyla doğal ve ahlaksal bütün gücü insanın içindedir, insan "ben"idir. Bu yüzden insan doğayla ve evrenle bir bütündür. Ama evrenin bu çekirdeği, içinden ve dışından şeytanın tehdidi altındadır, trajedisi de bu tehditten, bu tehdidi göre göre uçuruma yürümesinden doğar."

Faust'un hayatı ve yazgısı evrensel bir önem taşır ve insan ile Tanrı, iyi ile kötü, varoluş ile yok oluş arasındaki ilişkiden beslenir. Genelde bu tarz eserleri okurken, kendimi arayışların sonunda bir yol kat etmiş fakat dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmiş gibi hissediyorum ve gelenin kesinlikle aynı ben olmadığının farkındayım. Tolstoy'un "İtiraf" adlı eserinde hissettiğim gibi. Burada Faust, gençlik ve yetişkinlik dönemlerini bilginin peşinde koşarak harcıyor, hayatın sırlarını çözmeye çalışıyor. Ancak bir cevap bulamıyor. Bunalıma giriyor, o anda aradığı şeyin maddede değil manevi boyutta olduğunu düşünüyor. Fakat bu ilhamın da Tanrı tarafından kendisine verilmediğini anlayınca tekrar bir bunalım yaşıyor ve son çare olarak Simya'ya yöneliyor. Bu esnada bir ruhla karşılaşıyor, onunla ne kadar iletişim kurmayı denese de olmuyor. Öğrencisi Wagner'e kurduğu şu cümle durumunu açıkça ortaya koyuyor; "İnsan yetersizliği konusunda acı çeker."

Goethe'nin bu felsefi değer taşıyan aynı zamanda birçok konuya da yer veren yapıtı Avrupa'da meydana gelen reform devriminden sonradır. Eserde bu da mı var dediğinizi duyar gibiyim, evet, o dönemin birçok eserinde olduğu gibi bu eserde de aydınlanma sonrası insanın psikolojik gelgitlerini, çatışmalarını görürüz. Materyalist görüşün sükse yaptığı bu dönemde, kitlelerin bu düzene ayak uydurmaya çalışmasından doğan problemlerin izlerine de rastlarız.

"Tanrı'dan koparsanız iç güdülerinizin ve hevanızın dostu olursunuz."

Peki mutlak doğru var mıdır? Tanrı yasa indirir mi? Aşk uğruna tüm değerler çiğnenir mi?

Varoluşun amacı nedir? Hayatın bir anlamı var mıdır? Akılcı bir hayat mı, dürtüsel bir hayat mı yaşanmalıdır?

Faust, bu tip soruların cevaplarını ararken yıkık ve bezgin bir haldedir.

Ve Tolstoy gibi sonunda Faust'ta bir anlam yakalar. Işığı görmek için yüzünü güneşe çevirir fakat uykudan sonra güneşe bakmak gözlerini kamaştırmıştır, güneş ışığı Faust'un yattığı yere yansımaktadır. Şelaleye de akseden ışık gökkuşağını ortaya çıkarmıştır, yüzünü buraya çeviren Faust, hakikati bu olaya benzetir. Onu çıplak gözle görmek imkansızdır. Hayat bu yansımadadır. Bütün bu fani görüntüler alemi birer sembolden ibarettir. Gerçeği göremeyiz onu yalnızca akisleriyle bilebiliriz.

Muhteşem değil mi, ben büyülendim.


"Tümden silinmez işte umut kafadan,

Uğraşırsa böyle yavan işlerle.

Hırslı ellerle define diye eştikçe.

Sonunda sevinir bulup bir solucan!"


"Neysen osun-nihayet sen,

Geçirsen de başına milyonlarca lüleli peruk,

Geçirsen de ayağına bir çorap büyük mü büyük,

Neysen osun işte sen."


"Öğrenirsiniz küçük evreni, büyük evreni,

Sonunda varır varacağına her olay.

Olur Tanrı'nın dediği.

Boşunadır etrafta bilimsel gezinmeniz.

Herkes hak ettiğini öğrenir.

Kim ama yaşanan ana olursa haiz,

Adam olmuş demektir."


Kitaptan bir kaç alıntıyla sonlandırıyorum yazıyı, bu analizden çok keyif aldım. Epeyi şey öğrendim ve hayatıma anlam katacak detaylarla karşılaştım.


Keyifli ve Anlam Dolu Nice Okumalar...


SÜMEYYE AKARSU

bottom of page