HAY BİN YAKZAN-İBN SİNA/İBN TUFEYL
- Sümeyye Akarsu
- 7 Nis
- 5 dakikada okunur

Mevlânâ "Her neyi arıyor, neyin peşinden gidiyorsan osun sen!" der. Bu kitap ile kitapçıda rafları gezerken karşılaştım, o aralar aklımda bir çok soru vardı, eski âlimlerin kitaplarıyla sorularımı bir nebze gidermeye çalışıyordum. O sırada kendisine hayran olduğum İbn-i Sina’nın isminin yer aldığı bu kitabı gördüm. İçeriğine hızlıca göz gezdirip, evet aradığımı buldum, dedim. Bu kitap sadece aradığımı buldurmadı, bana çok farklı kapıların açılmasına da sebep oldu.
İlk olarak kitap iki önemli ismin öyküsünü içeriyor biri çok sevdiğim İbn-i Sina, diğeri öyküsünü okuyana kadar kendisini tanımadığım İbn-i Tufeyl. İbn-i Tufeyl, İbn-i Sina’nın yazdığı öyküden etkilenerek aynı isimli bir öykü kaleme alır, bu eser bir çok filozofun ilgisini çeker ve her ne kadar etkilendiği öykü İbn-i Sina’nın öyküsü olsa da hikaye tamamen farklıdır, tek benzer yanı iki öykünün de alegorik olmasıdır.
Ayrıca şunu da söylemeliyim, İbn-i Sina da Huneyn bin İshak'ın Yunancadan çevirdiği "Salaman ve Absal" öyküsünden etkilenir. Alegorik öykülerin öncüsü olarak kabul edilen İbn-i Sina'nın öyküsü daha sonra birçok düşünürü etkiler.
İbni Sina’nın Hay Bin Yaksan eseri oldukça derindir ve anlaşılması için ruh bilim, kozmogoni, yaşam bilimi hakkında bazı görüşlerin bilinmesi gerekir. Bunlara göre varlık, ilk ilkeden, ilk nedenden "birden ancak bir çıkma" ve "saydamdan yoğuna inme" biçiminde başlamış ve devam etmiştir. İlk ilke, zaman ve yerden aşkındır, yakınlık, uzaklık, zamansal, yersel bir anlam taşımaz. Varlık basamakların birincisi, varlığın kaynağı olan "Tanrının Varlığı Basamağı"dır. Tanrı varlıklardan hiçbir nesnenin nitelikleri ile nitelendirilemez.
Eski filozoflara göre insan, bilgi ve bilim yardımıyla nesnelerin gerçekliklerine ulaşarak ve yükselerek cevher(töz) kesilecek olursa, bu etkin akıl basamağına gelmiş ve en yüksek yetkinlik basamağına erişmiş olur. Aristo, Eflatun, Hipokrat ve diğer ünlü filozoflar buna inanıyordu. Doğa evreninde, insandan daha yüksek ve daha yetkin bir basamak yoktur. Buna göre evren, "akıl"dan başlamış ve "akıl" ile yetkinliğe kavuşmuştur. Bundan sonra insanın yükselmesi, bilgi ile özdeşleşerek salt bilgi kesilmesi ve kazanılmış akıl derecesini bulup etkin akılla birleşmesi ile gerçekleşir.
Huneyn bin İshak tarafından Arapçaya çevrilen "Salaman ve Absal" öyküsünden kısa bir kesit;
"İnsan adaletle hareket ederek bütün ışıklara baskın olan ışıklar evrenine yaklaşmak için, yardımcıları olan bedensel güçlerini akıl yolunda yürütürse, bir süre sonra, o evrene ulaşma konusunda bir yol almış olur."
Bu öykü Tufan'dan önceki tarihlerden bahseder, Hermanus adındaki bir kralın kadınlara karşı ilgi duymamasından dolayı çocuğu olmaz. Daha sonra başka bir yöntemle bir çocuk sahibi olur ve ismini "Salaman" koyar. Annesi olmayan Salaman için "Absal" adında bir süt anne bulurlar. Absal sembolik olarak dünya zevklerini, arzularını ifade eder. Öykü, bu arzuların Salaman'ı nasıl yoldan çıkardığını ve Salaman'ın sonunda babasının yardımıyla nasıl yolunu bulduğunu anlatır.
İbn-i Sina'nın "Salaman ve Absal" dan bahsettiği öyküyü Nasreddin Tusi bir eserinde kısaca anlatır. Fakat burada karakterler kardeştir. Salaman'ın eşi, kardeşi Absal'a aşık olur. Absal böyle bir durumda abisine bir şey söyleyemez ve sürekli savaşlara katılarak evden uzaklaşmaya çalışır. Salaman'ın karısı bu olayları hazmedemez ve Absal'ı öldürmeye karar verir. Savaşta öldüğü düşünülen Absal için Salaman çok üzülür. Absal bir şekilde yaşamayı başarıp evine döner, abisine yardım ederek savaşları kazanırlar. Sonunda Salaman'ın karısı Absal'ı zehirleyerek öldürür. Salaman, bu acıya dayanamayarak krallığı bırakıp Tanrı'ya yönelir. Tanrı'dan ona tüm gerçekleri göstermesini ister ve Tanrı ona her şeyi bildirir. Salaman çok üzülür ve karısını, karısına yardım eden herkesi öldürür.
Doğu'nun felsefe göğünde bir yıldız gibi parlayan yine çok sürmeden yıldızı sönen Şehabeddin Sühreverdi de "El-Gurbetü'l-Garbiye" adlı yapıtını İbn-i Sina'nın öyküsünden esinlenerek yazmıştır. Çok şaşıracağınız bir bilgi de vereyim, Daniel Defoe "Robinson Crusoe" eserini de "Hay bin Yakzan" öyküsünden etkilenerek yazdı.
İbn-i Sina'nın öyküsüne geçmeden son olarak İbnü'l-Nefis'in "Er-Risaletü'l-Kamiliye" adlı eserine de değinelim. Bu eserde yazar, Kamil adındaki bir çocuğu çeşitli bilimlerle uğraştırıyor. Bu eserin diğerlerinden farkı, diğerleri yerde doğmuş bir insanı yukarı doğru çıkartarak başlangıca, sondan etkin akla, onu birleşme ve yetkinlik noktasına yükseltiyorlar. Bu hikaye ise, insanı dünyada bırakıyor ve Kamil'e, kendisinden sonra dünyaya gelecek olan ahir zaman peygamberini keşfettiriyor; Peygamberimizin her durumunun, akıl açısından, tümüyle doğru olduğunu; bu nedenle, Peygamberimiz gelmeden önce, insanların nasıl kimseler olmaları ve nasıl hareket etmeleri gerektiğinin akıl yoluyla bilinebileceğini, kendi ölçüleriyle kanıtlıyor.
İbn-i Sina'nın kendi özgün alegorik öyküsü Yakzan (Uyanık) oğlu Hay (Diri) adında gösterişli ve sevimli, yaşı ilerlemiş olmasına rağmen çökmemiş, dinç bir ihtiyarın, hikayeyi anlatan kişi ile karşılaşmasıyla başlar. İhtiyar "İşim, evrenleri gezmektir. Bu gezilerim nedeniyle, bütün evrenin gerçekliğini kavramış, her nesneyi öğrenmiş bulunuyorum. Gezilerim sırasında, yüzümü sürekli babama, Yakzan'a tutardım". Anlatıma bu şekilde başlayan ihtiyar, Yakzan derken kendisinden üstün olan akılları, bu akıllar aracılığı ile ilk ilke ve nedeni bilme isteğini kasteder. İhtiyar Feraset ilmine de değinir. Bu bölümleri okurken kendime bu ilimlerle alakalı iki kitap aldım ve birinin özeti sitede, ona buradan ulaşabilirsiniz.
"Feraset bilimi, yararları peşin olan bilimlerden biridir. Bu bilim, insanların iç yüzlerini, gizlediklerini hemen ortaya çıkarır. Bu bilime bakarak insanlara karşı nasıl hareket edeceğini, nasıl bir tavır takınacağını belirler; ona göre, gerekirse o adama yaklaşır, gerekirse ondan uzaklaşırsın."
"Bu bilim şunu gösteriyor: Sende bir takım huylar vardır. Bunların kimi senin yaradılışındadır. Kimi de yaradılışından gelmeyip sende sonradan ortaya çıkmıştır. Eğer sana iyileştirici bir el değerse, seni temizler; sen de temizlenirsin. Ama senin önüne bir aldatıcı düşecek olursa, onun ardından yanlış yollara girersin."
Öykü evrenden, insandan, akıldan, varlıktan, Yaratıcıdan, iklimlerden, ruhtan, ve benzeri birçok kavramdan bahseder. İbn-i Sina, öyküsünde alegorinin hakkını veriyor, burada üstün körü bahsedebildiğim bu öyküyü detaylı bir şekilde okuyup incelemenizi tavsiye ederim. Analizin ilk başında da bahsettiğim gibi, öykünün tam olarak anlaşılması için ruh bilim, kozmogoni, yaşam bilimi hakkında bazı görüşlerin bilinmesi gerekir. Oldukça derin, üzerine detaylıca düşünülmesi gereken bir öyküdür. Bu öykü bana aradığım bazı cevapları buldursa da birçok soruya ve merak edeceğim farklı ilimleri öğrenmeme de kapı araladı.
İbn-i Tufeyl'in öyküsüne gelecek olursak, bu öykü daha basit anlatıma sahip. İçerisinde elbette oldukça fazla simgeleştirme var ancak İbn-i Sina'nın öyküsü kadar derin ve karmaşık değil. İbn Tufeyl, İbn Bacce ve İbn Rüşd ile birlikte Endülüs'ün yetiştirdiği en büyük üç filozoftan biridir. Endülüs felsefesini inceden inceye değerlendirerek ulaştığı sonuçları Farabi, İbn Sina ve Gazali sistemleriyle besler ve kendi anlayışını kurar. Onu tek bir anlayışla sınırlandırmak bu yüzden çok zordur. Felsefesinde Aristoteles de görülür, Platon da Gazali de. Dolayısıyla hem antik Yunan felsefesini hem de tasavvufu eserlerinde harmanlar.
İbn Tufeyl "Hay bin Yakzan" eserini yazarak büyük tartışmalara yol açan üç ana sorunu çözmeyi amaçlar. Bunlar;
1-İnsan kendi başına, hiçbir eğitim ve öğretim görmeksizin, doğayı inceleyerek düşünme yoluyla "insan-ı kamil"(yetkin insan) aşamasına ulaşabilir.
2-Gözlem, deney ve düşünme yoluyla elde edilen bilgiler, vahiy yoluyla gelen bilgilerle çelişemez, yani felsefe ile din arasında tam bir uygunluk vardır.
3-Mutlak bilgilere ulaşmak, bütün insanların üstesinden gelebileceği bir şey değildir. Yüce gerçekliklere ulaşmak, bireysel bir olaydır.
Eser; "Hay bin Yakzan'ın dünyaya gelişi", "Doğanın kucağında", "Varlığın özüne doğru", "Sıfırdan sonsuza", "Yolun Sonu", "Gerçeğin iki yüzü" adında altı bölümden oluşmaktadır. Bu serüven Hay'ın Tanrı'yı akıl yoluyla bulma serüvenidir. Hay bebekken geldiği adada hiçbir insanla temas etmeden, sadece doğaya, hayvanlara bakarak gerçekleri bulmaya çalışır. Ve 49 yıllık hayatının sonunda yalnız yaşadığı adaya Absal adında inzivaya çekilmek isteyen bir adam gelir. Absal ve Hay arasında geçen öykü altıncı bölümde anlatılır.

Bu öykünün "Allah'ı arayan çocuk; Hay" isminde bir çizgi filmi var, ben öyküyü okuduktan sonra eşime anlattım ve kendisi çocukken buna benzer bir çizgi film izlediğini söyledi. Birlikte internetten arattık ve karşıma okuduğum öykünün çizgi filmini görünce çok şaşırdım. Eğer okumaya vaktiniz yoksa, her ne kadar öyküyü okumak kadar etkili olmasa da bu çizgi filmi izlemenizi öneririm.
Hay bin Yakzan'ın etkisi 14.yüzyıldan başlayarak Batı'da birçok kişiyi etkisi altına aldı. İzmirli İsmail Hakkı'nın söylediğine göre İngiltere'de "Kuaker"ler denilen bir Hıristiyan mezhebi bu kitabı bir ahlak kitabı olarak kabul ediyor. Francis Bacon'un "Yeni Atlantis" eseri, Rousseau'nun "Emile" eseri, Thomas More'un "Ütopya" eseri etkilerinin görüldüğü eserler arasında yer alıyor. Ayrıca Spinoza'nın düşünce şekline de etki ettiği bilinmekte. Açıkçası bunlar beni öyküyü okuduktan sonra şaşırtmıyor, gerçekten etkilenmemek mümkün değil.
Okuduğumda hayatıma önemli bir derecede etki eden eserlerden biriydi, bu eserleri çeviren M.Şerrefeddin Yaltkaya ve Babanzade Reşit'e aynı zamanda YKY ile bu kitabı hazırlayan N.Ahmet Özalp'e teşekkür ederim.
Keyifli Okumalar...
SÜMEYYE AKARSU
Comments