top of page

BÜTÜN AŞKLARIN BAŞLANGICI-Judıth Hermann

Güncelleme tarihi: 3 Eki


ree

Bu sefer kitap seçiminde farklı bir yol denemeye karar verdim, "birkutukitap" adında bir sistemle karşılaştım, aboneliğe dayanan ve kendi seçtikleri kitapları bize gönderen bir sistem. Eylül ayının konusu "kırılma". Son zamanlarda okuduğum kitaplar ağırlıklı olarak bu konuyla ilgiliydi ve böyle başladı serüvenim, sipariş verip kutudan çıkan üç kitaptan biri olan "Bütün Aşkların Başlangıcı" kitabını okumaya başladım. Normalde bir kitapçıya girsem dönüp bakmayacağım ve almayacağım bir kitaptı, nedeni tamamıyla kişisel, duymadığım bir yayınevi, duymadığım bir yazar, duymadığım bir kitap ve merak etmediğim bir konu olunca uzak duruyorum. Sonuçta zamanımız kıymetli ve okunacak binlerce güzel kitap var. Öyleyse bu kitabı neden okudum, cevabı aslında biraz mistik, işaretlere inanıyorum ve "kırılma" konusu bu işaretlerden biriydi.

Kitap bir beklentim olmadığı için mi bilmiyorum bana hiç tahmin etmediğim kadar keyif verdi. Başlangıçta tarzını hiç beğenmedim, konuşmalar tırnak işareti ile ayrılmıyor, her şey tekdüze, sıradan anlatılıyordu. Kitapta bana göre merak uyandıran herhangi bir konu yok, oldukça hayatın içinden düz bir akışta ilerleyen, insana bu akışı sorgulatan bir kitap. Bir süre okuduktan sonra tarzını beğenmediğim yazı şeklinin beni hipnoz ettiğini fark ettim. Günlük rutinlerimi yerine getirirken sanki bir romanın içindeymiş gibi hissetmeye başladım. Sanırım sıradan olayları detaylı incelendiğimizde her şey romanlaşabilir.

Yazar kitabın ana karakteri olan Stella'nın hayatına odaklanıyor. Eşi Jason ile nasıl tanıştığını, onunla nasıl evlendiğini ve gayet tekdüze ve sıradan bir hayata nasıl adım attığını görüyoruz. Arkadaşı Clara ile mektuplaşmaları gençliğine odaklanmamızı sağlıyor, gençlik yıllarının ne kadar hareketli olduğunu, evliliğin hayatı ne kadar sıradanlaştırdığını görüyoruz. Gecenin geç saatlerinde ya da sabahın ilk saatlerinde evli ve çocuklu bir kadının kahve ya da çay eşliğinde, mutfak masasında tek başına oturup kendisiyle yapmış olduğu iç hesaplaşmalar...

Stella, arkadaşı Clara'nın düğününden dönerken uçakta karşılaştığı adamla evleniyor, bu bana Stella'nın aşkla değil de korku ile yapmış olduğu bir tercih gibi geldi. En yakın arkadaşın evleniyor ve artık yaşlandığını, bir şeylere geç kalmak istemediğini anlıyorsun. Evet bir kadın gençliğinde çılgınca bir hayat yaşansa da nihayetinde çocuklarının olduğu huzurlu bir yuva arayışı oluyor. Belki bu arayışın bir son bulması için Jason ile evlendi, düğün sonrası bindiği uçakta elleri boyalı, soğuk bir karakteri olan ve aslında normalde hiç dikkatini çekmeyecek biriyle.

Stella artık evli, evi bir çitle sarılı ve Stella bu çitin her şeyi bir arada tuttuğunu biliyor. Bahçeyi, evi, kitapları, Jason'ı, Ava'yı, Stella'nın rutinlerini bir arada tutuyor. Başkalarının hayatıyla kendi hayatı arasında sınırlar çiziyor. Bir dönem özgür, başına buyruk hareket eden Stella 37 yaşında kendine ait yaşama alanı, sınırları ve mesafesi olan bir hayatın içinde. Eskiden yalnız kalmak istemezken bugün yalnız ve bu durumun ne zaman ortaya çıktığını bile bilmiyor.

Bisikletiyle Ava'yı anaokuluna bırakıyor, Clara'ya mektup yazıyor, mutfağı toparlıyor, sorumlu olduğu hastalara gidip gerekli bakımları yapıyor. Hayatı sıradan rutinleriyle devam ederken bir anda tanımadığı bir yabancının kapıyı çalmasıyla hareketleniyor. Yabancı, kapıya her gün gelmesine rağmen Stella kapıyı ona hiç açmıyor, posta kutusuna mektuplar ve fotoğraflar bırakıyor. Stella bu olayları eşiyle paylaşıyor, Jason'ın ne hissedeceğini merak ediyor. Aralarındaki sadakati bu olayla sorguluyorlar.

Stella kışı yazdan daha çok sevdiğini dile getirdiği satırlarda kendi iç dünyama döndüm, eskiden ilkbaharı yeniden doğuşum gibi görürdüm, çok severdim, sanki Nisan gelince benimde içimde çiçekler açardı, şimdi ise sonbaharı sevdiğimi fark ediyorum. Havanın soğumasını, yaprakların solmasını, sonbahar renklerinin ahengini, yağmurun pencereme vurmasını, sıcak bir kahve... Sanırım bana sonbahar ev sıcaklığını hatırlatıyor, insan yaş aldıkça sakinliği, durağanlığı, yalnızlığı seviyor, evine daha çok bağlanıyor.

Ava uyurken onu seyrediyor "Dünyada korkulacak hiçbir şey yokmuş gibi soluk almak." Çocukların dünyasına dalıyorum bir anda, sonra çocukluğuma dönüyorum, orda geziniyorum biraz. Sıcacık bir özlemle geri dönüyorum.

Clara'ya yazdığı mektupta "Bütün bahçe sera gibi kokuyor, akşamları tavşanlar tarladan bu tarafa gelmeye cesaret ediyorlar, Jason geldi, bir savaş gelini gibi yaşıyorum, kendimi nasıl hissettiğimi biliyor musun? Sen nasıl yaşıyorsun ve bu hayat bizim on yıl önce hayal ettiğimiz hayattan ne kadar uzak, bunun bir önemi var mı..." diyor. Bu satırlar beni de evlilik öncesi hayatıma döndürüyor, sanki Clara benim ve bu soru bana sorulmuş gibi yanıtlıyorum. Gerçekten istediğimiz hayat bu muydu ve bunun bir önemi var mı? Bazen Stella bu sıradan, tekdüze hayatını severken bazen de başka bir hayata ya da bir zamanlar sahip olduğu hayata özlem duyuyor. O anda ölçüsüz, ağır bir keder hissediyor.

Stella yabancının ismini daha sonra öğreniyor "Mister Pfister", onun hayatını tahmin etmeye çalışıyor, nasıl biri olduğunu sorguluyor. Gerçekçi bilgiler için mahallenin bisiklet tamircisi ile bir sohbet ediyor. Onun hakkında bir kaç bilgi ediniyor. Bisiklet tamircisinin mahalle hakkında söylediği şu sözler; "Burada bir zaman döngüsü var, burada zaman durmuş, burada yaşayan herkes kendi başına kalır. Sen yıllardır burada oturuyorsun fakat ilk kez birbirimizle konuşuyoruz." Mahallede oturanların birbirini hiç tanımadan, sohbet etmeden geçirdikleri yıllar, Mister Pfister'in kapıyı çalıp sohbet etmeye niyetlenmesi bu yüzden çok tehlikeli görülüyor.

Bakıcısı olduğu hastalardan biri olan Esther'in şu sözleri "Burası ölü bir köşe. Dünyanın ölü bir köşesi. Yolumun buraya nasıl düştüğünü hatırlamıyorum bile, nasıl olup da buraya geldiğimi Tanrı bilir." Bu sözlerden Stella etkileniyor, kendi hayatının da aynı durumda olduğunu düşünüyor. Sonra Clara'ya bir mektup yazıyor, mektupta şu cümlelere yer veriyor; "On yıl önce ne kadar iyimser olduğumuzu hatırlıyor musun? Neredeyse fütursuzduk. Üstelik ortada bir mesele de yoktu. İstediklerimiz, şimdi elimizde olan şeylerdi, koca, çocuk, başımızın üstünde bir dam, tamamlanmış bir hayat." Tamamlanmış bir hayat isteyip yolunun dünyanın ölü bir köşesine düştüğünü düşünmeye başlamak. Sahip olamadığımız hayatlara sahip olmayı diliyoruz, sonra o hayatlara sahip oluyoruz fakat uzaktan göründüğü gibi olmuyor. Sıkıcı, yavaş yavaş bizi öldüren, soğuk ve iç karartıcı...

Diğer bir hasta Dermot, yıllarca birlikte yaşadığı eşini kaybediyor. Stella onların 40 yıl önce bir Mart ayında birlikte çektirdikleri fotoğrafa bakıyor, bir anda Julia'nın o resimden çıktığını düşünüyor. Dermot ona "Ne yapmak istediğinizi biliyor musunuz?" diye bir soru yöneltiyor. Stella "Hayır" diyor. Ne yapacağını bilememek mahcup ediyor onu. Bu mahalleden ayrıldığında, işinden ayrıldığında ne yapacağını bilmiyor. Dermot ona "Değişiklik enerjiyi serbest bırakır, belki şu anda hiç haberinizin olmadığı bir enerjiyi." diyor. Değişiklik, sanırım hayatımızdan sıkıldığımızda yapmamız gereken bu.

Kitabı okurken yaşadığım huzuru kitabı yorumlarken kaybetmiş gibiyim, çok ilginç. Sanki okurken değil de analiz ederken Stella'nın içini gördüm.

"Öğrenci kızın, Asyalı ailenin, yaşlı kadının evi, bahçe ıssız, orman gülü budanmış, çayırın kenarında, devrilmiş bir sandalyenin üstünde açılmış bir güneş şemsiyesi...Nihayet bisiklet tamircisinin bilindik, masal gibi evi, Stella nasıl bir kokusu olduğunu tamı tamına biliyor."

Mister Pfister, genç ve yakışıklı ama yorgun ve umutsuz. Stella onunla iletişime geçseydi, konuşsaydı onunla, yalnızlıklarını paylaşsalardı, onu polise ve Jason'a şikayet etmek yerine gerçekten muhabbet etselerdi, belki ikisinin hayatında da bir şeyler değişirdi. Fakat bu olmadı, Stella ondan uzak durmayı tercih etti.

Clara, Stella'ya yazdığı mektupta oğlu Ricky'nin dişlerinden bahsediyor; "Gülünç bir düzenek değil mi sence de, sütdişleri çıkarken ağlayıp duran bebeklerle uykusuz geçirilen geceler, beş yıl sonra da hepsini tükürüp atıyorlar." Bu satırlarda çok şey gizli, hayatın şakası böyle, zorla elde ettiğimiz şeylerin bir gün öylece uçup gitmesi. Clara tüm hayatının durağanlığını kabul etmiş, "Aslında ben sadece bu tür işler yapmak istiyorum. Ortalığı toplamak, düzenlemek, kaldırmak...Sanırım yaşlandıkça daha çok huzur arıyorum. Huzur içinde mutfak masasında oturmak, sakince sigaramı içmek, şunu bunu düşünmek istiyorum, bunun benim için önemli olacağı hiç aklıma gelmezdi... Elmaları dilimlemek, çamaşır yıkamak, gömlekleri ütülemek. Eskiden kendimi başka biri olarak hayal edebilirdim. Bugünse sadece kendimim." diyor mektupta.

Yabancının rahatsız etmesinden dolayı Jason, Stella'ya eşyalarını toplayıp evden ayrılmasını söylüyor. Jason'ı dinliyor, bisiklet tamircisi ona "Burası senden öncede vardı, senden sonra da hep var olacak. Mekanlar sana bir şey yaparlar, ama sen onlara bir şey yapamazsın...Hissettiğin her şey sadece senin içinde oluşur, sadece "içimizde" olan şey vardır, başka bir şey değil. İnsanın aklını başına getirir bu. Ama şu da açık sen sabit değersindir." diyor. Sahi hayatımızda hep değişti mekanlar, onlar hep bizden sonra da var oldular, bizim bir dönem hikayemizde yer aldılar şimdi başkalarının hikayelerinde varlar. Bizi değiştirdiler, dönüştürdüler, hayatımıza yeni insanlar kattılar, aynı mekanlarda aynı zamanlarda çakışan bir çok hayat, birlikte devam eden ya da orada ayrılan hayatlar.

Esther ile son görüşmesinde iki kadeh dolduruyor, aslında hastabakıcının hastayla karşılıklı içmesi yasak fakat bu son gün, bazı sınırlar ihlal edilebilir. Esther, Stella'ya "Hayatın tamamı uçurum, ne kadar az korkarsanız, ne kadar uzun bakarsanız içine, o kadar fazla yaşarsınız." diyor. Korkuyoruz sanırım, hayatımız altüst olur diye, bazı değişiklikler, belirsizlikler bizi korkutuyor. O yüzden monoton bir hayatı tercih edip yaşıyormuş gibi yapıyoruz.

Stella 37 yaşında, evli ve bir çocuk annesi, onun için bu hikayede bir şeyler bitmiş gibi ve yeni bir şeyler başlayacak gibi. "Sevgili Clara, senin attığın gelin çiçeğini yakalamasaydım her şey çok farklı olabilirdi..."

Keyifli Okumalar


Sümeyye Akarsu

Yorumlar


AKLINDAKİ FİKİRLERİ BENİMLE PAYLAŞ

GÖNDERİN İÇİN TEŞEKKÜRLER

© 2023 by Turning Heads. Proudly created with Wix.com

bottom of page