DOSTOYEVSKİ'NİN SON ESERİ: KARAMAZOV KARDEŞLER
top of page

DOSTOYEVSKİ'NİN SON ESERİ: KARAMAZOV KARDEŞLER

Dostoyevski’nin son eseri olan Karamazov Kardeşler yaklaşık iki yılda yazılıp, 1880 yılının Kasım ayında yayımlanan bir başyapıttır. Kitabın bitiminden dört ay sonra yine bu kitap için hazırladığı “Büyük Bir Günahkar’ın Anıları” ile ilgilenirken hayata gözlerini kapamıştır.

Dostoyevski’nin hayatını incelediğimizde kitapta hayatıyla ilgili benzer olayların olduğu görülmektedir. Dostoyevski 1821’de Moskova’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doktorluk yapan asabi, alkolik bir babaya ve hasta bir anneye sahipti. Karamazov Kardeşler’e baktığımızda da Fyodor Pavloviç Karamazov karakterinin şehvete düştün, ahlaksız, kötü ve son derece cimri bir baba olduğunu görürüz. Burada Dostoyevski gerçek babasından ilham alarak bir baba karakteri oluşturduğu görülmektedir. Kitabın bir bölümünde de babanın sadece kan bağı olduğu için önemli hale gelemeyeceğini savunur. Eğer baba kötüyse ve ahlaksızlıklar yapıp, ailesine önem vermiyorsa neden ona saygı duyulsun ki! Burada Dostoyevski’nin babasıyla alakalı yaşadığı travmaları gözlemleriz.

Romanda Fyodor Pavloviç iki kere evlenir. İlk eşi zengin, mal sahibi Adelaida İvanovna’dır. İlk çocuğu Dimitri Fyodoroviç Karamazov yani namı diyar Mitya ilk eşindendir (Dostoyevski karakterlere lakaplarıyla hitap eder, o yüzden ilk sayfalarda kim kimdi diye kafanız karışabilir sonrasında alışıyorsunuz). Fyodor, Adelaida ile bir takım olumsuz olaylar yaşadıkları için, Adelaida evi terk eder ve sonrasında da ölüm haberi gelir. Mitya dört yaşındayken babası onu başından atar ve ikinci bir eşle evlenir, Sofya İvanovna. Sofya’dan Ivan ve Alyoşa olur ve sonrasında Sofya da ölür. Anlaşılan o ki Dostoyevki anne karakterlerini genç yaşlarında öldürmesinin sebebi kendi annesinin de genç yaşta tüberkülozdan ölmesidir.

Dostoyevski küçük yaşta annesini kaybettikten sonra babasını da kaybeder ve epilepsi hastalığına uğrar. Epilepsi olmasının temel nedeni, babasının ölmesini istemesinden kaynaklıdır.

Romana baktığımızda Mitya’nın babasını öldürdüğüne dair yargılanması da bundandır. Bir nevi Dostoyevski, karakter ile kendini yargılar. Aynı zamanda Pavel Smerdyakov karakterinin de sara nöbetleri geçirmesiyle hastalığını kitaba yansıtır.

Dostoyevski kitabı yazmaya başlamadan önce kaybettiği üç yaşındaki oğlunun ismini Alyoşa karakterine verir. Belki de oğlu ölmeseydi büyüyünce olmasını istediği karakteri gözünde canlandırmıştır. Alyoşa romanda dinine bağlı, ahlaklı, iyimser, insanlara her durumda yardım eden, manastırda eğitim almış adeta bir melektir.

Dostoyevski’nin hayatı zor olmuştur, öyle zor ki idamdan son anda kurtulmuş, sürgün edilmiş, hastalıklar içinde yaşamış, evlat acısı çekmiştir. Romanlarında hep karamsarlık, acı, ölüm olması ve sürekli sosyolojik öneriler ortaya koyması bundandır. Hayatını incelememişseniz mutlaka araştırmanızı tavsiye ederim, kitaplarında vermek istediği mesajları çok daha net anlayabilmenizi sağlayacaktır.

Karamazov Kardeşler Fyodor Pavloviç ve onun üç oğluyla arasındaki meselelere değinir. Üç oğlu diyorum fakat bir de gayri meşru çocuğu Pavel Smerdyakov var, gerçekten onun evladı mı tartışılabilir fakat roman bu varsayımla ilerler. Olaylar topu topu 50 sayfada anlatılabilecek kadar kısadır. Fakat sorgulamalar, iç hesaplar, yer yer yapılan felsefi konuşmalar romanın 1025 sayfa olmasına yol açmıştır. Yani bu eser bir roman mıdır, net bir cevabı yok! Hem felsefi hem psikolojik, hem sosyolojik, hem aile dramı hem de bir polisiye desek eksik olur fazla olmaz.

Eserde 19.yy Rusya’sını inceleriz, adalet anlayışına, dini değerlerin ne kadar alçaltıldığına ve bu yüzden çıkan ahlaki problemlere, toplumun neden çöktüğüne ve kan donduran olayların bile artık normalleştiğine şahitlik ederiz. Bir ülkenin nasıl çökebileceğini ve nasıl toparlanabileceğini bir politikacı edasıyla gözler önüne serer adeta.

Yeni mahkemeleri eleştirir. Aşağıda paylaştığım kesitlerden de durumun korkunçluğunu anlayabiliyoruz, daha doğrusu Dostoyevski bu cümlelerle oldukça güzel açıklamıştır.


“...Şey, tehevvür nedir acaba?

-Ne tehevvürü?

-Adli tehevvürden söz ediliyor; suçtan affettirirmiş. Ne suç işlemiş olursanız olun hemen affederlermiş sizi.”

...

“...Tehevvür meselesi şu yeni açılan mahkemeler tarafından ortaya atılmış. Yeni mahkemelerin getirdiği iyi bir yenilik bu. Bana da geldi o doktor, o akşam altın madenleri işini sordu: O günkü hali nasıldı, falan diye... Elbette tehevvüre kapılmış: Gelir gelmez tutturdu: "Para, para isterim! Üç bin verin bana!" diye... Sonra oraya gitti, öldürüverdi. "Öldürmek istemem," diyordu, "istemem!" Ama gene de öldürdü. İstemediği halde yaptığı için affedilecek.”

...

“Bir bakarsınız bir adam şarkı söylerken birden bir şeye kızar, tabancasını çektiği gibi önüne ilk çıkanı yere serer. Böyle vakalarda adamı suçlu saymıyor, temize çıkarıyorlar. Geçenlerde okudum bunu, bütün doktorlar kabul ediyor.”

Dostoyevki’nin idama götürülmesiyle de zaten Rusya’nın adalet sistemiyle problem yaşadığı açıkça görülüyor.

Dostoyevski, insanın varoluşsal problemlerine, karanlık düşüncelerine, gizli derinliklerine iner. Okurken adeta düşünmek istemediğim, içimden gelen bastırdığım duyguları dışarı çıkardım. İnsanı en iyi tanımlayan eser niteliğinde olabilir. Psikolojik roman arayanlar için zaten bir numaralı tercih. Okuduktan sonra kendimi yarı psikolog ilan etmişliğim vardır, o sancılı sürece girdim bir ara. Artık siz düşünün ne tahliller yaptığını.

Arkadaşına yazdığı bir mektupta “İnsanı anlamak istiyorum. Tüm bir hayat boyunca bunu anlamak için çabalamak zorunda kalsan bile bil ki buna değer” cümleleri geçer. Bu satırlarla beraber aslında insanı anlamaya ne kadar önem verdiğini ve bunun için ne çok çaba sarf ettiğini görüyoruz.

Dostoyevski’ye psikolog gözüyle bakılmasına da cevabı var “Bana psikolog diyorlar. Hayır ben realistim. İnsan ruhunun derinliklerini portreliyorum.” Ne muhteşem bir ifade değil mi?

Dostoyevski ölümün kıyısından döndükten sonra İncil’i keşfediyor. Karamazov Kardeşler’de görüldüğü üzere hem Tanrı’yı reddeden göz oluyor hem de karşısına geçip varlığını sonuna kadar savunan bir karakter oluyor. Tanrı’yı hayatının belirli bir döneminden sonra bulduğu ve eski düşüncelerine karşılık yeni düşüncelerini savunduğu aşikar. Büyük Engizisyoncu bölümünde Hz.İsa ile yaptığı bir konuşma da mevcut. Peder Staretz Zosima karakterinin hayatına girdiğimizde yine Dostoyevski’nin hayatından yansımalar görmekteyiz. Zosima’nın ani aydınlanması da tıpkı Dostoyevsi’nin aydınlanması gibidir.

Zosima karakteriyle çok güzel dersler verilir, akılla değil yürekle inançla ve sevgiyle yaklaştığımızda insanlara evrensel bir yakınlaşma söz konusu olacağını ifade eder. Sevginin tüm kapıları açacağını savunur.

Diğer iki karakterlerimiz Guruşenka ve Katerina İvanovna Verkhovtseva’dır. Guruşenka, Mitya ile babası Fyodor Pavloviç’in arasını bozan kadındır. Bu cümle ne kadar doğru bilmiyorum, çünkü zaten babası ile Mitya’nın arası annesinden kalan mirasın babası tarafından sömürülmesi sonucu bozulmuştu. Mitya aslında Katerina ile nişanlıdır fakat Guruşenka’ya derin bir tutkuyla aşıktır.

Guruşenka da hayatın sillesini yemiş bir karakterdir. Kötü ve ahlaksız gibi görünen Guruşenka, aslında annesiz babasız büyümüş, nişanlısı tarafından terk edilmiş genç bir kızdır. Başından birçok olay geçmiş, küçük yaşlarda hayatın acı gerçekleriyle karşılaşmış bu yüzden hayatına yanlış yön vermiştir. Dostoyevski, gerçekten muhteşem bir tahlilci ve kendisinin deyimiyle mükemmel bir ruh portrecisi. Guruşenka hem Fyodor Pavloviç’in tutkulu aşkı hem de Mitya’nın aşkıdır, ikisini de kendine bağlar. Guruşenka daha sonrasında nişanlısıyla görüşür ve içsel bir rahatlama yaşar, sorunlarını çözüldükten sonra tamamıyla Mitya’ya kendini adar. Aslında biraz da Guruşenka’nın iyileşmesinde Alyoşa’nın etkisi de vardır. Alyoşa, Guruşenka ile konuşarak onun içindeki iyi insanı ortaya çıkarır.

Ivan, Fyodor Pavloviç’in ortanca oğlu Mitya’nın nişanlısı Katarina’ya aşıktır, babasına derin bir öfke duyar ve kitabın sonlarına doğru ruhsal problemlerinden dolayı yataklara düşer.

Romanda sağlıklı düşünen tek karakter Alyoşa’dır. Alyoşa da dinine bağlı, Hz. İsa’nın söylediklerini yerine getiren sürekli dua eden bir karakter olmasından dolayı en sağlıklı karakterdir. Dostoyevski burada dininden uzaklaşan ruhsal problemler yaşamaya mahkumdur vurgusunda bulunmaktadır.

Kitabın sonunda İlyuşa adında küçük bir çocuğun ölümüne şahitlik ederiz. Fikrimce İlyuşa’nın saf, vicdanlı ve temiz haliyle Rus insanlarının aslında gerçekte olan halini vurgular. Bir köpeğe iğneli bir ekmek vermesinden sonra köpeği bir daha göremez ve onu öldürdüğünü düşünür. Bunun vicdan azabıyla yataklara düşer, acı çeker. Ve sonunda köpek arkadaşının evinden çıkar ve huzurlu bir şekilde ölür. Tüm karakterlerle acı, hüzün, vicdan azabı, karamsarlık ve ölüm gibi konular işlenir. İnsanın duygularına karşı yenikliğini çok güzel bir şekilde anlatmıştır. İnsan duygularına karşı acizdir, bu çok net bir şekilde ifade edilir.

Sayfalarca yazabilirim, işlediği felsefi konulardan bir kitap çıkartabilirim, ilahi konuları uzun uzun anlatıp, Rus tarihinden de dem vurabilirim fakat siz okuyucuların da okuduktan sonra düşünmesi gereken farklı çıkarımlarda bulunacağı alanlar olacaktır. Okuduğum en iyi tahlil kitabı, Dostoyevski’yi en iyi tanıdığım bir Dostoyevski romanı. Onu bu başyapıtla o kadar iyi anladım ki, en güzel ve en olgun olduğu dönemlerde yazmış olduğu bu kitap, mutlaka okunması gereken bir eser. Yorum yazarken de inanılmaz keyif aldım. Okurken de ayrı bir keyif aldım. Ayrıca Karamazov Kardeşler üzerine konuşulmuş videoları izlerken de çok keyif aldım. Şunu da belirteyim, Karamazov Kardeşler’in mini bir dizisi de mevcut. Türkçe’ye çevrilmiş hali var mı bilmiyorum, araştıracağım ve izleyeceğim. Bunu da İnstagram hesabımdan paylaşırım( @sukhabilge). Ve bazen düşünüyorum da aslında Dostoyevski, Karamazov Kardeşler’in insan olmuş hali. Eğer Dostoyevski bir kitap olsaydı Karamazov Kardeşler olurdu.


Keyifli okumalar…


SUKHA



bottom of page