top of page

HAYATIN KAYNAĞI-AYN RAND



  1. "Sheldon, bir insanın yüzünde olan her zaman kalbinde olan değildir."

Bu replik "Young Sheldon" dizisinden bir alıntıydı. Sheldon ile June poker oynuyordur ve June'ın yüz ifadesinden oyunun kötü gittiğini düşünen Sheldon, hamlesini büyük bir gururla yapar. Fakat bu sadece June'ın yaptığı bir blöftür, o an Sheldon acı bir gerçekle karşılaşır, insanların yüzündeki ifadeler sahte olabilir. Artık güveneceği insanları yüz mimiklerinden ayırt etmek yanlış bir veridir.

Hangi işlerde çalışıyorsunuz, kimlerle muhatap oluyorsunuz, hangi ortamlarda bulunuyorsunuz bilmiyorum, fakat şundan eminim ki muhakkak sizde yüz ifadesinin yalan olduğu insanlarla karşılaştınız. Hatta bazılarınız dönüştü, bazılarınız bu duruma alışamadı. Bir kısım insan ortamlara adapte olabilmek için farklı karakterlere bürünürken bir kısım insan ise asla benliğinden taviz vermedi. Taviz vermeyenler genelde dışlanan, bazen kullanılan, bazen yerden yere vurulanlar oldu fakat değişmedi, çünkü onlar neyin doğru olduğunu çevresine göre değil, çizgisine göre belirleyen insanlardı. Kitabın baş kahramanı Howard Roark da karakterinden ödün vermeyen çevresine uyum sağlamak yerine doğru bildiği yolu tercih eden biri.

Ayn Rand günümüz dünyası insanlarının nasıl benliklerinden uzaklaşıp aynı tip insana dönüştüklerini gözler önüne seren sürükleyici bir hikayeyle karşımıza çıkıyor. Bu cümle çok basit bir ifade aslında, kitapta oldukça öğretici bir çok ölçek var.

Howard Roark ile Peter Keating zıt karakterlerde olan ve mimarlık mesleklerini yapmaya çalışan iki gençtir, kitap mezuniyetlerinden hayata atılmalarına kadar, neredeyse tüm hayatlarını konu ediniyor. Sadece bu iki karakterle değil romanın içindeki tüm karakterlerle muazzam dersler veriliyor. Dominique Francon, Guy Francon, Catherine Halsey, Ellsworth Toohey, Cameron, Steven Mallory, Hapton Stoddard, Roger Engright, Peter'in Annesi, Alvah Scarret ve tabi ki Gail Wynand ve diğer yan karakterler. Bu karakterlerin çoğu ile günlük hayatta karşılaştık ya da uzaktan da olsa duyduk, oldukça gerçekçi ve özellikle plaza hayatı dediğimiz yaşamda sıklıkla karşılaşabileceğimiz tipler. Kitabı okurken "Aaa evet bu tip bir insanla karşılaşmıştım, ne kadar da çok benziyor." şeklinde cümleleri birçok kez kurdum.

Roark gibi asıl amacı kendi bildiği doğrunun peşinden gidip ne ile karşılaşırsa karşılaşsın asla vazgeçmeyip, pes etmeden ilerlemek herkesin harcı değil. Gönül isterdi ki herkes Roark gibi cesur, özgün ve kendinden emin olsun, o zaman harika işler ortaya çıkardı. Fakat günümüz dünyasında birilerinin isteklerini sorgulamadan yerine getirmek, taklit etmek, kukla olarak kolayca yükselmek varken kendi düşünceleri için savaşmak cesaret ve yüksek bilinç isteyen bir olay. Sosyal medyada birileri savaşların durması için, çocuklara ve kadınlara yapılan işkencelerin bitmesi için tepkisini ortaya koyarken maalesef bir takım insanlar arkasında sığındıkları güçten mahrum kalmamak adına seslerini asla çıkarmıyorlar. Zeynep Selvili adında uzman psikolog ve aynı zamanda yazarlık yapan bir kadın var, kendisi bana Roark karakterini hatırlatan biri. İnstagram hesabında gönderi etkileşimlerinin düşmesine rağmen, birçok takipçi kaybetme uğruna her daim soykırım karşıtı paylaşımları olmuştur. Onun gibi insanlar çoğalır umarım.

Ve Peter Keating karakteri, o kadar çok var ki bu karakterden, örnek vermek pek mantıklı gelmiyor. Bir ara youtubedan etkileşim almak adına, bir kişi aile sistemine açıkça zarar verecek bir video yayınladı, bu video o kişinin inancına ters fikirler içermesine rağmen, algoritmada öne çıktığı için paylaşılmıştı. Oldukça tepki aldı, seküler karakterde biri olsa açıkçası bu kadar şaşırmazdım fakat muhafazakar birinin sadece biraz daha fazla para kazanması adına böyle çirkin oyunların içinde olması mide bulandırıcıydı. Etkileşim almak için kendi çocuğunu kullanan, kendi ailesini kullanan, kendi karakterinden ödün veren tıpkı Peter gibi günümüzde maalesef hızla artan bir kitle var. Peter Keating kendi düşüncesinden vazgeçeli çok uzun yıllar olmuştu, annesinin Peter için düşündüğü bir hayat oldu ve Peter sadece bunu uyguladı. Büyüdü meslek sahibi oldu ve işin içine daha da battı, kendi istediği mimari eserleri değil toplumun kabul gördüğü, taklitten ibaret olan eserleri hayata geçirdi. Arkadaşı Roark'ı defalarca kullandı ve tekbir kez bile yanında olmadı. Roark'ın dik duruşunu her zaman kıskandı fakat onun gibi olabilecek cesarete bir kez bile sahip olmadı. Peter yükselmek için çirkinleşti, başkalarının işsiz kalmasını sağladı, herkesin üzerine basıp yalakalık yapması gerekenlere yalakalık yaptı. Kendi benliğini yitirdi ve her şeye sahip oldu böylece. Kendi fikirlerini asla hayata geçiremediği bir mimarlık şirketine, yalan dostluklara , kendini sevmeyen güzeller güzeli bir eşe, içinde asla mutlu olamadığı kocaman bir eve sahip oldu.

Toohey, kitapta önemli karakterlerden bir diğeri, mimarlıkla ilgili gazetede yazılar yazan, doğruyu bilmesine rağmen yapmayan, insanları kendi benimsediği bir dünya görüşüne yönlendiren, manipüle etmeyi seven, aptal insanların mevki hırsından yararlanıp yükselen bir karakter. Sahte bir dünya inşa etme derdinde, çevresinde onun söylediklerini önemseyen birçok insan var. Korkunç bir güç barındırıyor elinde, korkunç bir medya gücü, medyanın kendine karşı çıktığı zamanlarda bile arkasına alabileceği paralı insanla dolu bir grup zengin tanıdığı var. Peter'in yeteneksiz olduğunu gördüğü halde onu medya sayesinde öne çıkardı, zamanı gelince Peter'i indirip başka birilerini. Onun amacı asla bir insan olmadı, amacı kendi istediği dünya düzenine herkesi yönlendirmek. Bu yüzden herkesi kullanabilir ve dize getirmek için hain planlar yapabilirdi.

Dominique, çok güzel ve zeki bir kadın. Beni kitap boyunca allak bullak eden, sinirlerimi bozan bir karakter. Sistem, güzel ve çekici kadınlara belirli roller biçer, bu rollerden çıktıklarında onları hor görürler. Yani açıkçası sosyetenin içinde, güzel, sürekli konuşulan biriyseniz kendi isteğinizden ziyade başkalarının yönlendirmesiyle hareket edersiniz. Fazla zeki değilseniz bu durum sorun oluşturmaz, sorgulamadan kabul eder ve yaşar gidersiniz fakat aksine zeki ve tüm kaosun farkında olacak kadar sistem okuması yapabilecek kabiliyetteyseniz o halde ya toplum tarafından dışlanacak tercihler yapar ya da içiniz acıya acıya oyun oynarsınız. Dominique ilk olarak sisteme karşı çıkmaya çalışsa da bir kadının gücü o şartlarda çok etkili değildi ve kendini istemediği bir oyunun içinde buldu. Geçmişte hatta günümüzde de hala kadınlara belirli roller biçilir, bunu kadınlar da erkekler de aynı derce yapar. Üstüne bir de güzelseniz, seçtiğiniz eş adayı bile önemlidir. Sevmek zorunda olduğunuz şeyler, davranış şekliniz, kaç yaşında evlenmeniz gerektiği hatta kaç çocuk yapmanız gerektiği, hangi meslekleri seçmeniz gerektiği, düğününüzün şekli ve giyeceğiniz beyaz elbiseye kadar her şey planlıdır. Oysa erkekler düğünde renk tercihi yaparken daha fazla seçeneğe sahiptir fakat kadınlar mavi gelinlik giyemez, bu çok abes karşılanır. Bu yüzden Dominique de kendine biçilen rolleri oynamak zorunda kaldı.

Ve bir diğer kadın karakterimiz Catherine Halsey, Dominique'den oldukça farklı bir karaktere sahip, bu yüzden hiçbir zaman bir araya gelemediler. Biri sosyetenin içinde, davetten davete koşturup lüks ve zengin hayatların çevrelediği ortamlarda yaşarken diğeri yani Catherine sade, kendi halinde, annesi ve babasını kaybetmiş, dayısının yanına sığınan ve onun sekreterliğini yapan sessiz, pasif, oldukça iyi niyetli bir kız. Dünya'da ne çok farklı karakter var değil mi, buraya adımımızı atarken belirli bir mizaçla geliriz sonra yaşadığımız çevre, ailemiz, gördüklerimiz bizi değiştirir, geliştirir bazen de köreltir, bambaşka insanlar oluruz. Catherine benim hem üzüldüğüm hem de "Ah Catherine biraz güçlü ol ve olayları artık sen yönetmeye başla" diye kızdığım bir karakter. Dayısının Toohey gibi bir karakter olması da Catherine'in manipüle edilip yönetilmesine yol açan etmenlerden biri tabi.

Guy Francon, Dominique'nin babası, ünlü mimarlık şirketinin sahibi. Kızını seven fakat kızıyla asla ortak bir paydada buluşamayan biri, ta ki Dominique gerçek hislerinden vazgeçip oyun oynamaya karar verene kadar. Ayrıca Guy Francon, Peter Keating'e güvenen ve onunla ortak işler yapan biri.

Hanry Cameron, Roark'ın gerçek mimar olarak gördüğü ve okuldan ayrılır ayrılmaz yanına gittiği bir mimar. Kendi doğrusunun peşinden gittiği için sürekli medya tarafından dışlanmış, işleri yalpalanmış, sonunda yıpranmış, zar zor ödediği masraflarıyla ayakta kalmaya çabalamış ama asla doğrusundan vazgeçmemiş cesur biri. Ancak Roark'la karşılaştıktan bir süre sonra hayata veda ediyor.

Bir diğer önemli karakterimiz ise Gail Wynand. Hayatı oldukça ilginç biri. Var olmak için onlar gibi oyun oynamayı tercih etmiş ve büyük bir gazetenin sahibi olmuş biri. Birçok kez intihar etmeyi düşündüğü halde bir şekilde hayata tutunmayı başarmış, yalnız bir iş adamı. Yalnız fakat kalabalıklar arasında yalnız, bir türlü mutluluğu bulamadığı ve insanlıktan nefret ettiği için yalnız. Her şey Roark ile tanıştıktan sonra değişiyor onun için, kaybolan benliğini keşfediyor, yok olma pahasına verdiği mücadeleden keyif almaya başlıyor. Sonunda kalbinin derinliklerinde sürekli aradığı o boşluğu dolduracak şeyin farkına varıyor. Roark ona istediği gibi, fikirleriyle de var olabileceğini hatırlatıyor. Roark ile yaşamı yeniden keşfediyor.

Beni kitapta sarsan bir kaç karakterin analizini sizlerle paylaşmak istedim, daha fazla da var Mike var, Steven Mallory var, Roger ve Hapton var. Bu karakterleri de okuyan arkadaşların kendi değerlendirmesine bırakıyorum. Kitap karakterleriyle var olan bir eser, herhangi bir karakteri aldığınızda koca bir hikaye yıkılacak gibi. Okuma boyunca her bir karakterle aramda bir bağ gelişti, onlar adına bazen üzüldüm, bazen kızdım, bazen yeter diye bağırasım geldi :) Kısacası kitabı iliklerime kadar hissettim.


"Dünyayı ileriye götürenler ve hayata anlam katanlar, o az sayıda kişilerdir ve bende her zaman o az sayıda kişiye seslenmeye çalışmışımdır. Ötekiler beni hiç ilgilendirmez; ihanet ettikleri ne ben, ne de Hayatın Kaynağı'dır, onlar kendi ruhlarına ihanet etmektedirler."

Ayn Rand'a ait bu cümlelerden de bu kitabı yazış amacını çok açık anlamaktayız.


Şimdi de klasik son, kitaptan beni etkileyen bazı cümleleri direk aktaracağım;


"Artık bina tasarlamak gereksiz olmuştu. Binaların fotoğrafını çekmek yetiyordu. Kütüphanesi en zengin olan mimar, en iyi mimar sayılıyordu. Taklitçiler taklitçilerin kopyalarını yapar olmuştu."


"Sokaktaki insanlara hiç bakmıyor musun? Korkmuyor musun onlardan? Onların özü, işini seven insana duydukları nefretten ibaret. Tek korktukları tip o. Nedenini bilmiyorum. Kendini onların her birine apaçık gösteriyorsun, Roark"


"Eğer gerçekten en yukarları hedefliyorsan, hayatın sana ait değil demektir Peter. Sıradan insanlar gibi her kaprisini yerine getirmeyi bekleyemezsin. O insanlar için zaten önemi yok çünkü. Mesele senin kariyerin. Başkalarının saygısını kazanabilmek için kendini inkar etmek kudret ister."

bu cümleler Peter'in annesine ait.


"Hesap edilemeyen duygu unsuru, insanda her zaman vardır. Soğuk mantık, bununla savaşamaz."


"Kendinden daha büyük bir amaca adanmadıkça, entelektüelliğin bir çırağından fazlası olamazsın."


"Özel bir egonun o daracık, tıkış tıkış deliği içinde, başkalarını sevmeye yer yoktur. Boşalın ki doldurula bileseniz."


"Haklı olacağıma, iyi insan olurum, daha iyi."


"Bir fikri yargılamaktansa bir insanı yargılamak çok daha kolay gelir."


"Dürüstlük bir fikri savunabilme yeteneğidir."


Burada bir ara verip düşünelim, "Eğer hiç kimse taktir etmiyorsa şahane bir iş başarmış olmanın bir önemi var mı?" "İnsanlar ancak diğer insanlarla ilişkileri açısından mı önemlidir?", "Egoyu öldürüp sadece insanların isteklerini yerine getirmek, kimliğini kaybedip ruhunu unutmak, bir robot gibi sadece hizmet etmek, hizmetin karşılığında birçok insanın tatmin olduğunu görmek, tüm isteklerini ve arzularını çöpe atmak mıdır doğru olan yaşam?"

Bunların doğru olmadığını düşünüyorsan peki neden hala isteklerini değil, özgün seni değil, sistemin istediği seni yaşıyorsun?


"Bir insanın, 'Ben seni seviyorum diyebilmesi için, önce 'Ben' diyebilmesi gerekir."


"Aslına bakarsanız, insanoğlundan asıl nefret eden kişi, herkesi seven, her yerde kendini evinde hisseden insandır." Bu cümleye bakarak şuna değinmek istiyorum, her şeyi sevenler haksız bir seçim yaparlar, hümanizm aslında pek insancıl bir bakış açısı sayılmaz bu düşünceye göre, çünkü hak edene hak ettiği değeri vermek işte doğru olan da budur. Kötüye kötü, iyiye iyi. Aksi taktirde herkesi sevmek ve herkesi kabul etmek iyi olana haksızlıktır.


"Böl ve yönet. Tabii onunda uygulanabildiği yerler var ama bizim yüzyılımız çok daha güçlü bir formülü keşfetti; Birleştir ve yönet."


"Aman Tanrım, yalnızca göz önündeki şeyleri görebilen bireylere bir şey anlatmak ne kadar sıkıcı. Sen ilkeleri asla anlayamıyorsun, Peter. Yalnızca insanlar olarak düşünüyorsun her şeyi... İlkelerle uğraştığın zaman bireysel karşılaştırmaların zahmetinden kurtulursun, Peter."


"Kendi benlikleri yok. Başkalarının içinde yaşıyorlar. İkinci el hayatlar yaşıyorlar."


"Kişisel lüks kavramı çok sınırlı bir şeydir. Onların istediğiyse gösteriş. Göstermek, şaşırtmak, eğlendirmek, etkilemek. Hep başkalarına dönük."


"Onlara, kendilerini başkalarının içinde aramaları öğretilmiş... Bir insan şöyle durup kendi kendine benim hiç gerçek anlamda kişisel bir arzum oldu mu, diye sorsa cevabı hemen bulur...Bizim için kutsal olan, değerli olan şeyler, herkesle paylaşılmayan, orta malı olmayan, çekip kurtardığımız şeylerdir. Oysa şimdi, içimizdeki her şeyi herkesin önüne sermemiz, herkes ellesin diye ortaya saçmamız isteniyor....Bence dünyadaki tek gerçek kötülük, kendi birincil ilgilerini başka insanların içine yerleştirmek."


"Aslında esas feda edemeyeceğimiz ve feda etmememiz gereken şey, benliktir. İnsanda en çok saygı göstermemiz gereken şey, feda edilmemiş bir benlik olmalıdır."


"Büyük insanlar istemiyoruz, değer yargılarını öldür, büyüklük kavramını inkar etmeden öldür. Büyük insanlar yönetilemez... Sen vasatı, sıradanı, değersizi öv, o zaman büyük anıtlar zaten kalmaz... Ruhunda hiçbir kutsal şey bırakmazsan ruhu kendi gözünde kutsal olamaz artık. Saygıyı öldürdün mü insanın içindeki kahramanlığı da öldürmüş olursun... Mutlu insanlar kendi halindedir, sana ayıracak zamanları yoktur, sana önem vermezler. Mutlu insanlar özgür insanlardır. Demek ki onları yönetebilmek için yaşama sevinçlerini ellerinden almalısın...İnsanın ruhunu boşalttın mı yerini sen doldurabilirsin...İnsanların kendilerini senden koruyabilmesi için bir silahı var: mantık. Bu yüzden onu onların elinden mutlaka alman şart... İçgüdü dersin, duygu dersin, vahiy dersin, ilahi sezgi dersin, diyalektik materyalizm dersin. Mantığın ötesinde başka şeyler var dersin. Düşünmeye çalışma, hisset dersin. İnanman gerek dersin. Mantığı bir kere kenara ittirdin mi artık meydan senindir. Ne zaman, neye ihtiyacın olursa elinde sayılır...İtaatten başka bir şey öğrenmemiş insanlardan, sınırsız itaat görmenin zevkini tadacağız."


"Kolektivizm. Yüzyılımızın tanrısı bu değil mi? Birlikte hareket etmek. Birlikte düşünmek. Birlikte hissetmek. Birleş, fikir birliği sağla, itaat et, hizmet et, feda et. Böl ve zaptet... O önce gelir ama sonra, birleştir ve yönet... Birey kötü sayılıyor, toplum da Tanrı oluyor."


İnanılmaz bir kitap, daha paylaşılacak çok şey var fakat toparlayıp bitireceğim, burada ana fikir kendi vizyonunuz olsun, ruhunuzu yansıtan bir vizyon. Başkalarının düşüncesi ile hayatımızı özgün yaşayamayız. Yemekleri bir sürü insana paylaştırabiliriz fakat kolektif bir midede sindiremeyiz. Hiç kimse kendi ciğerini, başkasının yerine solumak için kullanamaz. Vücudun ve ruhun bütün işlevleri bireysel ve özeldir. Paylaşılamazlar ve devredilemezler. Başka insanlarla bağları kuvvetlendirmek adına ikinci elci olmaya gerek yok. Başkaları tarafından dışlanmamak için birileriyle aynı görüşte olmaya gerek yok. "ikinci elci" mi, yoksa "üretici" mi olmak istiyorsunuz? Buna siz karar verin. Hayat başkalarının fikirleriyle manipüleleriyle geçirilemeyecek kadar kısa, o yüzden kendiniz olun ve insanlar ne derse desin mutluluğunuzdan ödün vermeyin.


Keyifli Okumalar


Sümeyye AKARSU


תגובות


AKLINDAKİ FİKİRLERİ BENİMLE PAYLAŞ

GÖNDERİN İÇİN TEŞEKKÜRLER

© 2023 by Turning Heads. Proudly created with Wix.com

bottom of page