KİNYAS VE KAYRA- HAKAN GÜNDAY
top of page

KİNYAS VE KAYRA- HAKAN GÜNDAY


Varlığımı sorgularken bazen akıl melekelerimi kaybedeceğinden korkuyorum. Sorularım benim de "Nasıl" ile başladı. "Kim" ile devam etti. Sonra "Neden" çıktı karşıma. Şimdilerde ne neden olursa olsun öğrenmek, bilmek istiyorum. Değişik fikirlerin, görüşlerin peşinde koşar buldum kendimi. Bağımlısı oldum farklı bir fikir, görüş yakalama isteğimin. Ne kadar koşsam da cevaplar durduramadı beni. Sadece soruları sevdim. Bu bazen eğlenceli, bazen karmaşık geldi. Doğru bildiklerim defalarca yıkıldı. Şimdi hep bir tereddüt. Böyle daha mı iyi bilmiyorum. Belki de bir şeyi öğrenmek ve ondan başkasına yalan demek daha basit bir hayat sunardı bana. Ama olmadı, yapamadım.

Kinyas ve Kayra'yı okurken iç dünyamdan kıyıya vuran birçok düşünceye şahit oldum, tıpkı yukardakiler gibi. Yeraltı Edebiyatı olarak nitelendirilen bu kitabın daha çok psikanaliz niteliğinde bir kitap olduğunu düşünüyorum. Psikanaliz, bildiğiniz üzere Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramdır. Hastaların zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır. Kinyas ve Kayra hem hasta hem de kendilerini analiz eden iki karakterimiz.

Kitap "Kinyas, Kayra ve Hayat" , "Kayra'nın Yolu", "Kinyas'ın Yolu" olarak üç bölümden oluşur. Zihinlerini susturamayan iki arkadaşın ortak bir yolculuğa çıkarak çeşitli suçlar işlemesine tanıklık ederiz. Ölümü umursamayan, dünyada aklınıza gelebilecek tüm pisliklere neredeyse bulaşmış iki karakter. Sürekli geçmişe giden ve neden ailelerinin istedikleri düzgün evlat modeline ayak uyduramadıklarının yanıtını koca bir serüvenle bize anlatırlar.


"Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim. Gerçek adımı hatırlamıyorum. Kimliğimi bir çocuğa sattım. Çirkinleşmek için çok uğraştım. İsteyene ruhumu kiraladım. Vücudumdaki dikiş sayısını artık bilmiyorum. Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çok uğraştım..."


Sürekli kafalarının içindeki sesle mücadele eden iki insanın Afrika'dan Amerika'ya uzanan serüvenlerine ve de Dünya ile ilgili hiç düşünmediğimiz farklı bakış açılarına şahit oluruz. Bir anda kendimizi şu cümlelerle sosyoloji üzerine düşünüyor bulabiliriz;


"Sosyal devlet dedikleri, bana kalırsa Gestapo düzeninden başka bir şey olmayan sistemleri, sokakta biri düştüğünde ambulans gelene kadar, yerde yatanın kendileri olmadığı için şükretmelerinden ibarettir. Arap hiçbir sakınca görmeden hiç tanımadığı, kendinden geçmiş yerde yatan bir adamı sırtlayıp en yakın hastaneye koştururken Avrupa insanı aynı adama, adını yeni öğrendiği bininci mikrobu kapmamak için bir metreden fazla yaklaşamaz bile. Çünkü Avrupalının altına yapacak kadar korkması için bir şeyin ismini bilmesi yeter. İsimsiz canavarlar sadece Arap'ı korkutur. Herkesin kendine göre bir paranoyası var. İklimden, saç renklerinden, el parmakları uzunluğundan ya da her neden kaynaklanıyorsa! Herkesin tercih ettiği bir ölüm var..."


Kinyas'ın zihnindeki şu düşünceler ise bize hiç sorgulamadığımız ve normalleştirdiğimiz çoğu standardı yeniden düşünmeye davet ediyor;


"Ailem çok uğraştı benim iyi bir eğitim alabilmem için. Bir sürü okula gittim. Sürekli taşınmalarımızın, bir hediyesi. Önceleri okul bana iyi geldi. Öğretmenler bana ölümü unutturabiliyordu. Ama sadece birkaç yıl sürdü kürsüdekileri önemsemem. Sonra anlamamaya başladım okulu. Neden bir sınıfta toplanıp, bir kişinin dediklerini dinleyip not alıyoruz, diye düşündüm. Eğer bu soruyu sormasaydım çoktan uluslararası politika lisansımı tamamlamış olurdum. Midem bulanmasaydı kâğıt ve kalemden, kitaplardan, doktora bile yapardım."


Hiç bir yere ait olmayan ama her yere aitmiş gibi davranan iki farklı karakterin zihinlerine girmek benim bakış açımı oldukça geliştirdi. Sürekli kendime sorular sormak ve cevaplar aramak tıpkı Kinyas ve Kayra gibi kaybolmamı ve defalarca kendimi aramamı sağladı. Ağzımızdan dökülen cümlelerin çoğu beynimizde kalmıyor mu! Başka bir hayat yaşıyor olabilirdik, peki neden bu hayat? Coğrafya kaderdir, doğduğun ev kaderdir, hani ne yaşıyorsak hepsi öylesine değil belirli matematiksel hesaplamaların sonucunda ortaya çıkan tek hayatı yaşıyoruz. Peki bu kitabın bize bıraktığı onca soru ile ne yapmalıyız? Farklı düşünmek, farklı bakmak kime ne yarar sağlayacak! Tam ucundan yakaladık derken sökülüyor tekrar, Kinyas ve Kayra işte böyle farklı bir kitap.


"Gerçekten de konuşularak yapılmayacak iş yoktur. İhtilaller çıkartılabilir, birileri âşık oldurulabilir ve hatta intihar ettirilebilirdi. Konuşarak her şey yapılırdı. Ve bana çok komik geliyordu. Birisinin ağzından çıkan, üç yüz kilometre uzakta doğmuş başka birine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler dünyayı yönetiyordu. Bir sürü harf, ses, cümle, tiyatro, şarkı sözü..."


İlk bölüm Kinyas ve Kayra'nın birlikte yaşadıkları serüvenleri anlatırken daha sonraki bölümlerde birbirleriyle ayrılıp seçtikleri yolları anlatır. Kinyas geçmişiyle barışmayı tercih ederken, Kayra beyin ölümünü gerçekleştirmek için hazırlıklara başlar. Kayra'ya veda ederken onu hatırlayacağım şu cümleyi paylaşmak isterim;


"Hepimiz hapistik aslında dünyada. Hepimiz de bir yerlere kapanmıştık, isteyerek. Farkımız var mıydı, uygar dünyanın mazoşist delilerinden? Kendilerine birilerinin zarar vermesinin, aşağılayıcı sözler söylemesinin hayalini kuranlardan farkımız var mıydı?.."


Ve Kinyas'a veda sırası gelmişken bu cümle onun sonuna yakışan en iyi kelime topluluğu olabilir;


"Doğum günümü kutladık. Yıllardır, neden doğduğumu sorardım kendime. Sadece bu gece bile bir yanıttı soruma. Doğum günümü kutlamak için doğmuştum."


Ve bu serüvende birçok cümle çok özel ve güzeldi fakat benim için evet işte bu en iyisiydi diyebileceğim bir kaç cümle topluluğu var, bu satırları da sizinle paylaşıp sona doğru adım atalım;


"Dengesizlik, gerçek duygusunun ve gerçeğin tek kapısıdır. Dengeyle hiçbir yere varılmaz. Ancak düşmeyi bilenler köprüden karşıya yüzülerek de geçebileceğini öğrenir. Belki cennete, belki ipin gerildiği karşı tarafa varılır dengenin sonucunda, kabul ediyorum. Ama düşmemek için verilmiş mücadelelerin acısı ve tedirginliğiyle..."


Soru sormayı bırakmayın, soru sormak bizlerin kaybolmasını sağlayabilir fakat kaybolmadan gerçeği görmek bir mucizedir. Kaç kere hata yaptın ve kaç kere daha güçlü kalktın hatırla. Her düşüş ölüm değildir, Hem ne demiş Nietzsche: “Öldürmeyen acı , beni güçlendirir.”

Gerçekten böyle bir kitapla karşılaşacağımı hiç beklemiyordum, ne hikayeler okuyor insan, kitap okumak büyük bir okul benim için. Her hikaye birçok öğretiyi de içinde barındırıyor, ne çok öğrendim, ne çok hayat yaşadım. Bu cümleler ile son noktayı koyalım.

Keyifli okumalar.

SUKHA



bottom of page