Size iki soru; “Zamanınızı verimli kullandığınıza inanıyor musunuz?” ve “Verimli zaman sizin için ne anlam ifade ediyor?”
Sizlere bu kitabın derinlemesine anlatımını yapmak istemiyorum. Zira bu kitabı okuyacak olanlara haksızlık olur. O yüzden bana hissettirdiklerinden ve dünya düzeninden biraz konuşacağız. Son zamanlarda, daha doğrusu iş ve evle ilgili sorumluluklarım artığı için kendime ayırdığım zaman dilimi oldukça daraldı. Bu daralma ile beraber can sıkıntım arttı ve kendimi boşuna yaşıyormuş gibi hissettim. Salgın süreci ise bu duruma tuz biber ekti. Hafta sonu şehir dışı kaçamakları, uzun seyahatler, arkadaş ziyaretleri tamamıyla hayatımdan kalktı diyebilirim. Bu durumda kültürel etkinlikler, sosyal etkinlikler yerini anlamsız zamanlara bıraktı. Kapitalizm iş hayatımızdan kalan küçücük zamanı bize vakit kaybetmeden değerlendirmeyi öğretti. Düşünecek zamanımızı, daha fazla düşünemeyecek zamanlar oluşturmaya adadık. Koştur koştur bir hayat bizlere daha fazla zaman kazandıracak gibiydi. Daha hızlı, daha çok iş daha verimli zamandı. Öyle sanıyorduk. Eğer durup bir ağaca saatlerce bakıp, kuşu börtü böceği izlersek kaybederdik, verimli geçireceğimiz zamanı heba ederdik. Bu yüzden doğayı izlemek, ya da durup düşünmeye ayıracak zamanımız yoktu. Kapitalizm düzeninin en büyük sermayesi ‘Para’ değildi ‘Zaman’ idi. Ve onu bizlerden ‘Para’ karşılığında çalıyorlardı. Üstüne üstlük kazandığımız parayı da yeniden zamanımızı tekrar çalarak alıyorlardı. Peki kimdi bu zaman hırsızları? Aslında Michael Ende “Momo” kitabında tam da bu durumu konu ediniyor. Güçlü bir modern zaman eleştirisini, masalsı anlatımla ortaya koyuyor.
Gelin sizlerle biraz hesap yapalım. Biraz rahatsız edici hesaplar olabilir. Fakat her sarsıcı tokat yeni ufuklara yelken açar. Sabah kalkıyoruz işe gidiyoruz ve tüm zamanımızı bir ücret karşılığında patronumuza satıyoruz. Burada herkesin bir patronu vardır, yani işinizin sahibi olsanız dahi müşterileriniz sizin patronunuzdur. Zamanınızı değiştirdiğiniz madde genellikle para oluyor. Sahip olduğunuz para ile ne yapıyorsunuz?
Asıl mevzu burada başlıyor. Zamanınızı ne ile değiştiriyorsunuz? Para bir ulaşma aracıdır. Neye ulaşacağınızı da beyniniz karar verir. Fakat beyninizin asıl yöneticisi kimler? Burada derinlemesine bir düşünce sarıyor insanın içini, ürperiyor. Harcadığınız zamanımın karşılığında elde ettiğiniz o hırkayı hiç giymediğinizi düşünüyorsunuz biranda. Sonra kafelerde tükettiğiniz o şeker yüklü tatlılara harcadığınız paranız, kilolardan kurtulmak için yine para harcayarak gittiğiniz spor salonları. İndirimde diye edindiğiniz o deri 7 cm topuklu leopar desenli ayakkabılarınız. Biraz kültürlü görünelim deyip aldığınız, kitaplıkta toz tutan kitaplarınız. Güzel görünelim diye 25 liralık cc kremi temizlemek için gerekli gördüğünüz 50 liralık temizleme suyunuz. Misafir gelir diye satın aldığınız 72 parça porselen takımınızın hiç kullanamadığınız parçaları geliyor aklınıza biranda… Bu arada hem bu maddelere sahip olmak adına gün boyu para için harcadığınız çalışma zamanını, hem de bu maddeleri almak için dolaştığınız, seçim yapmak için oradan oraya koşuşturduğunuz zamanınızı düşünün. Double zaman kaybınızı iyice gözler önüne serelim.
Peki 1 saat sonra öleceksiniz denilse size, bir yıl daha kazanmak için ne yapardınız? Elinizdeki tüm malınızı verirsiniz, değil mi? Neden o zaman zamanınızı saçma sapan eşyalar için harcayıp duruyoruz?
Reklamlara, indirimlere, kapitalizm tuzaklarına kanmak yerine zamanımızı, dünya hayatımızı daha keyifli, yararlı hale dönüştürebilirsiniz. Arkasında eser bırakabilen insanlardan olabiliriz. Eğer mantıksız harcamalardan kaçınmazsak; çok çalışıp, çok tüketip, anlamsız yaşarız. Aslında Momo’nun duman adamları insanları köle gibi çalıştırarak, satın aldıkları hayata mecbur bırakıyor. Bu sayede çalışmadıkları tek vaktin dahi kayıp olduğunu söyleyip duruyorlardı. Yani keyifli vakit geçirmek imkansız olduğu gibi bu vakti düşünmek bile olanaksızdı. Düşünmeden yaşa, sorgulama mantığı ile tüm vakitleri çalıyorlar, üstüne üstlük daha fazla zaman için daha çok çalışmak gerektiğini söylüyorlardı. Hatta çocukların elinden oyun vakitlerini alıp, hayal dünyasını geliştirmekten yoksun eğitimler veriliyordu. Çocukluktan takılıyordu prangalar bileklere, ağaç yaş iken eğilir misali. Şu anda bulunduğumuz düzenin içinden sarsılarak uyanacağımız anlatımlarla dolu bir roman.
Bu bir çemberdir, çemberin içerisinde yer almak ya da almamak bir tercihtir. Sosyal medya kullanıcıları olarak, her gün onlarca reklama maruz kalıyoruz. Bu reklamlar çeşit çeşit karşımıza çıkabiliyor. Gerilla reklamları, ürün yerleştirmeli reklamlar, video reklamları derken istemeden etkilenebileceğimiz bir dünyaya adım atmış oluyoruz. İnsan algısının yönetilmesi eskisinden daha kolay hale geldi. Bu durumda hem çemberin içinde kalmak hem de beynimizi hala kontrol edebiliyor olmak, güçte olsa mümkün. Bu şekilde sistemi kullanıp, insanlık yararına olan düşüncelerimizi yayabiliriz. Momo gibi arkadaşlarımızı, çevremizi bilinçlendirip onları kurtarabiliriz.
Zamanımız sadece para yolu ile değiştirilmiyor, sosyal medyada gereksiz yere harcadığımız zamanlarda çok fazla. Kendimi bu konuda çok eleştiriyorum. Şayet telefondan uzak kalmak gittikçe zorlaşıyor.
Bu sistemden kurtulmak için size birkaç önerim var;
-Her gün mutlaka bir saat kitap okuyun.
-Topraktan uzaklaşmayın, doğayı gözlemleyin, çokça dersler barındırır içinde.
-Telefon, tv, internet olmadan kendinize bir gün ayırın ve bunu her hafta uygulayın.
-Minimalist yaşayın, gereksiz harcamalardan kaçının, alış veriş uzun bir süre yapmayın, elinizdekileri tüketin.
-Yanınızdakilerle vakit geçirin, telefonun ucundakilerle değil.
-Bir günde yaptığınız olayları saatleri ile beraber not edin, hangileri gerçekten size keyif veriyor, hangileri zorunlu?
-Faturalarınızı gözden geçirin. Gereksiz aboneliklerinizi sonlandırın.
-Maddeye değil manevi olana kıymet verin.
-Kötü alışkanlıklarınızı hayatınızdan çıkartın.
Bunun gibi sizde maddeler ekleyerek hayatınızı yönlendirebilirsiniz. Momo kitabını okuyun, mutlaka dersler çıkaracaksınız. Bu kapitalist düzende neyi neden yaptığınızı sorgulamaya başlayın. Kendi düzeninizi kurun, Momo gibi yeniden mutlu olmak için, onun kadar savaşçı olmaya ihtiyacımız var. Duman adamların zamanınızı çalmasına izin vermeyin.
Momo kitabından birkaç alıntı;
“Daha çok para kazanıp, daha çok harcıyorlardı. Fakat yüzleri asıktı, yorgun ve keyifsizdiler, gözleri dostça bakmıyordu.”
“Zengin olmak marifet değil" derdi Momo'ya, her isteyen zengin olabilir. Birazcık zenginlik için hayatlarını ve ruhlarını satanlara bir baksana, ne hale gelmişler! Yok. Ben onlar gibi olmak istemem. Varsın bazen cebimde bir kahve param olmasın; yeter ki hep aynı Gigi kalayım!"
"Bu ne biçim bir hastalık?" "Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de, ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle, nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna öldüren can sıkıntısı denir."
“Kör biri için gök kuşağının renkleri ve sağır biri için kuş sesleri nasıl boşunaysa, yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider.”
“Varlığımdan ne anlıyorum? Bir gün gelecek ve sanki hiç yaşamamış gibi ölüp gideceğim.”
“Çünkü zamanlarını nasıl kullanacaklarına insanlar kendileri karar verirler. Zamanlarını korumak da onlara düşer.”
“Yalnız geçirdiğin saatlerden sana ne kaldı? Seni ezen bir lanet, seni patlatan bir sıkıntı, seni boğan bir deniz, seni kahreden bir keder. Bütün insanlardan soyutlandın.”
“Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu.”
“İçinde olduğumuz an! Evet, geçmiş demek geçip giden an'lar demek.Gelecek ise henüz gelmemiş olan an'lar...Şimdiki zaman olmasa ne geçmiş olur, ne de gelecek.”
“İçlerinde oturacak kişilere uygun olup olmadıklarına bakılmadan herkes için örnek evler yapıldı. Aslında her aileye ayrı bir model yapmak gerekirdi, ama tek tip evler hem ucuz oluyor hem de çok daha kısa zamanda bitiriliyordu.”
“Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”
“İnsan ne kadar yavaş hareket ederse o kadar hızla ilerliyordu. Ama aksine, ne kadar acele ederse de o kadar güç ilerliyordu.”
Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyorum.
Comments